Bazı oyunlar vardır, adamın aklını alır. “The Dog House” da işte tam öyle bir bela. Tatlı köpekler var ama bir o kadar da çılgın. Makaralar dönüyor, patiler havada uçuşuyor. Ama öyle süs değil, kazanç getiren türden. Slotter sağ olsun, bu oyunu oynarken bir yandan gülüyor, bir yandan da “Ulan bir daha çevirsem ne olur ki?” diyorsun.
The Dog House oyunu, bildiğin mahalledeki köpek parkı gibi ama her adımda para var. O semboller yok mu… tasma, mama, pati izi… Her biri altın değerinde. Hele o vahşi köpek var ya, sanki kazancı kokluyor resmen. Makarada belirdi mi, cüzdanın mutlu. Slotter’da bu oyuna girip birkaç tur döndürmeden geçme, ayıp olur.
En bomba olay da free spin özelliği. Üç tane köpek kulübesi sembolü yakaladın mı, geçmiş olsun kardeşim. Dönüş üstüne dönüş geliyor. Öyle kuru kuru da değil. Wild’lar çarpanlı, kazançlar kıyaklı. Kazandıkça insan kendini köpek gibi değil, kral gibi hissediyor. Slotter zaten işi biliyor, oyunun keyfini sonuna kadar veriyor.
Bu oyunun görselleri mi? Harika. Köpek sesleriyle desteklenmiş müzikler mi? Harika ötesi. Ama en güzeli ne biliyor musun? Kazandığın an o köpeğin ekrana havlaması. İşte o an… O an seni senden alıyor. Slotter’da bu oyun başka oynanıyor, başka kazandırıyor. Makaralar dönerken kendini Scooby-Doo’nun yeni bölümünde gibi hissediyorsun.
Bazen hayat, gece vakti bozkırda uluyan bir kurt gibi gelir. Sessiz, karanlık, biraz da gizemli.…
Şimdi Lucky Hot dedin mi… öyle cafcaflı animasyonlar bekleme. Bu oyun bildiğin sade. Ama nasıl…
Hayat bazen tam da bir fal gibi... ne geleceği belli ne de neyin patlayacağı. Ama…
Great Rhino ilk duyduğumda safari belgeseli sandım. Hani o memlekette her şeyin belgeseli çekiliyor ya,…
Hayatta herkesin bir parıltısı vardır derler ya, işte bu oyunda parıltıdan bol bir şey yok.…
Zodiac Wheel, Burçlara inanır mısın? Hani şu Merkür retrosuymuş, Venüs'ün geri gitmesiymiş falan... Ben de…